bitti

nereden başlasam, nasıl başlasam bilmiyorum. belki de korkuyorum başlayamamaktan, başladığımda bitirememekten. ilk defa ne diyeceğimi, ne düşüneceğimi, ne anlatacağımı bilmiyorum. mutluyken yazamazmış insanlar. mutlu gibi görünüp, içinde mutsuz olanlardanım ben. içi yangın yeri olanlardan, enkaz altında kalanlardan. o kadar alışmışım ki düzensizlik içinde bir düzen kurma çabasında olmaya, her şey düzene girmeye başladığında "noluyoruz ulan?" diye tepki veriyorum ister istemez. unutmak istiyorum. geçmiş günlerde canımı yakan, beni enkaza çeviren her şeyi unutmak. unutuyorum da. ama bu şehrin her bir metrekaresinde, yaktığım her sigarada, duyduğum her cümlede, baktığım, gördüğüm her nesnede yeniden hatırlıyorum enkazlarımı. bazen kendimi bir yerlere odaklanmış halde buluyorum. o anlarda ben, ben olmuyorum. sanki ruhum çıkıyorda, bedenim öylece bütün düşüncelerle kalıyor gibi. nefes almak için çıkıyor dışarı. o bir iki dakikalık her şeyden uzaklaşmış olmanın huzuruyla geri dönüyor enkazın altına zar zor da olsa girebilmek için. zorunluluklar zordur. zor da olsa zorunda geri dönmeye. henüz vakti değil dönüşsüz gidişlerin. bazen bir şarkı, çocukluğumdan hatırladığım bir parfümün kokusu çok eskilere döndürüyor beni. anlık mutlu oluyorum. o anı en ince ayrıntılarına kadar gözümün önünden geçiyor. hafifliyorum kuş tüyü misali. imkanım olsa bırakırım kendimi rüzgarın kollarına. savrulurum hiç bilmediğim diyarlara. herşeyden uzaklaşmak istiyorum kimi zaman ruhum gibi. bir kaçış yolu arıyorum. bazen yaşadığım yerden uzaklaşma isteği kaplıyor içimi, bazen sebepsiz yere kendimi sahile atıp denizin kıyıya vuran dalgalarının sesiyle huzur bulmak, bazen de eve kapanıp günlerce çıkmamak. gittiğimde bu şehirden, dönmek istemiyorum çoğu zaman. dönüyorsam eğer hala, geride gerçekten sevdiklerim kaldığından. zaten hayatıma öyle sürüyle insan almam. sevmem kuru insan kalabalıklarını. dolu insan yalnızlıkları daha çekici gelir bana hep. kendim gibilerini bulundururum çevremde. beni anlayacak birilerini. kan bağım olmasa da can bağım olanları. konuşarak değil de, sadece bakışarak bile anlaşabildiklerimi. hiç kardeşim olmadığı halde "kardeşim" diyebildiklerimi. benim kendimden küçük bir kardeşim, abim ya da ablam olmadı. herkesin hayalini kurduğu tek çocuk bendim. herkesin aksine hiç tek çocuk olmayı istemeyendim. kan bağım olmadığı halde can bağım olan, beni kendinden çok düşünen, kimseyi sevmediği gibi beni seven bir kardeşim var benim saatlerce ağlayıp içimi dökebildiğim. derdiyle ondan çok dertlendiğim, güldüğünde sırf gülüyor diye içim kan ağlasa da güldüğüm bir kardeşim var. güzel şey bir kardeşe sahip olmak. yalnız olmadığını hissettirir insana. enkazlarınızı üst üste yığar, birlikte ezilirsiniz altında. her şeyle tek başınıza mücadele etmek zorunda kalmazsınız çünkü bilirsiniz dayanamadığınız yerde sorgusuz sualsiz gövdenize ağır gelen başınızı yaslayabileceğiniz bir omuz vardır yanıbaşınızda. başlarda bilmez sizin acılarınızla nasıl baş ettiğinizi. bisiklet sürmeyi öğrenir gibi düşe kalkar öğrenir o da. siz düşersiniz, omzunuzda ki yüklerden ne kadar uğraşsa da kaldıramaz sizi. kaldıramadığı her düşüş de o düşer yanınıza. omzunuzda ki yüklerin bir kısmını alır, önce kendini sonra sizi kaldırır. yalnız ve istemeyerek geldik bu dünyaya. kimse sormadı dünyaya gelmek istiyor musun? istemiyor musun? diye. insanlara tanrı tarafından gönderilen bazı hediyeler vardır. bu hediyeler fikrimce tanrının "bak sana o kadar acı çektirdim ama bu hediye acılarını hafifletecek, sana iyi gelecek." deme şeklidir. benim de en güzel hediyem sorgusuz sualsiz kardeşim diyebildiğim oldu. onun gelişi tanrıya olan inancımı arttırdı. yalnız ölecek olsam bile, yalnız yaşamayacağımı hissettirdi. her içimi döküşümü sonlandırırken içimde ki öfkeden önce ben biterim. bu kez ben değil, tam burada öfkemi bitiriyorum. "bitti" diyerek yeni bir sayfa açıp her şeye tam burada yeniden başlıyorum. bitip küllerimden yeniden doğuyorum.
bitti. bittim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

erkekler ağlamaz

tehlikeli oyunlar