ayrılık türküsü
bu şehrin her bir metrekaresinde, her caddesinde sigara yaktım. dumanını üfledim ruhumun bütün yorgunluğunu ciğerlerimden çıkarırcasına. herkesin aksine ruhumu ciğerime sakladım ben. çektiğim her nefeste biraz daha sağlıksızlaştırdım onu. sanki her duman sakinleştirecekmiş gibi, iyi gelecekmiş gibi. bu boktan denize sıfır şehrin sahilinde attığım her adımıma bir anı sığdırdım. koca bir hayat sığdırdım. şehire gökyüzü her ağladığında çıkıp sırılsıklam olana kadar yürüdüm. göğün gözyaşlarını gözyaşlarıma kattım. kimseler ağladığımı anlamasın diye bütün suçu göğe attım. bulutlar daima bundan kurtarıcım oldu. biraz da tek üzülenin ben olduğumu hissettirmediğinden sanırım. gökyüzü ağlarken birde bağırıyorsa hele en sevdiğim yere çöker bende onunla beraber bağıra bağıra ağlarım. ağladığımı görmedikleri gibi çığlıklarımıda duymasınlar diye. çoğu zaman nefret ettim. şehrin suçu yoktu belki. belki tek suçlu içinde yaşayanlardı, içinde yaşadığım anılardı. yine de nefret ettim. hayatımda tattığım en güçlü duygu beni hep güçlü kılsın diye kendimden bile defalarca nefret ettim. ben kimseyi gerçekten sevmedim. sevmek güçsüzlüktü benim için. kimsesizlikti. birini sevmek demek kendine yetememek demek. o gidince yarım kalmak demek. yarım kalmaktan korktuğum için hep yarım bıraktım. canım yandığında canımı yakanın canını canı tekrar yanamayacak kadar çok yaktım. kurunun yanında yaş misali canı yanıyor diye canım ondan çok yanmış olsada yaktım. ben hiç keşke demedim. keşke demektense pişman olmayı tercih ettim. doğruyu yapıp mutsuz olacağıma yanlışı yapıp mutlu oldum sonucu her ne olursa olsun. beni kimse çözemedi. ben bile beni çözemedim. kendimi ben bile anlayamazken kimse de beni anlamasın istedim. hep anladıklarını düşündüler. ama asla anlayamadılar. ben her dilek sigaramda, her doğum günü pastamda ölmeyi diledim. doğduğum günden yaşamayı istemeyecek kadar nefret ettim. oysa ki severdim yaşamayı. bir köpeği sevmek, denizin kıyıya vuran dalgalarının ve kuşların sesi, yoldan geçen bir bebeğin bana gülüşü, yaşama isteğiyle doldururdu beni. artık en fazla günümü karartıyor. bazı geceler öldüğümü hayal ederdim. ben öldükten sonra olabilecekleri düşünürdüm. hiçbir şeyi umursamazdım ama annemin ağladığını düşünmek hep vazgeçirirdi beni. annemsiz yaşayamazken onu bensiz bırakamazdım. bu hayatta herkese bencil olabilirdim ama anneme olamazdım. sonra küstüğüm ya da artık görüşmediğim arkadaşlarımı düşünürüm yolda yürürken. şimdi şu köşeyi dönünce çıksa karşıma ne tepki veririm? kafamda bin bir türlü senaryo kurardım. hepsinde de ölüm var ulan deyip kendi kendime barışırım hepsiyle. hak ediyorlar mı? düşüncesi asla çıkmaz kafamdan. günlerce ağlamama sebep olsalar bile, hak etmeseler bile ölüm kötü bir şey. bir daha asla köşeyi döndüğünde karşılaşamayacak, kokusunu duyamamak, sarılıp öpemeyecek olmanın duygusu farklı, var olduğunu bilip sarılıp öpmemek çok farklı çünkü. yıllardır yaşadığım halde hala bilmediğim bu şehrin en tenha köşesinden yazıyorum. dalgalar kıyılarıma vuruyor. rüzgar üşütüyor. 3 metre ilerimde oturan iki erkek çocuğu. yanık bir türkü söylüyorlar. ellerinde sigaraları. birazdan çakmak istemeye gelecekler biliyorum. bir gün ölürsem dünya ölümlere ayrılır. birinde gökyüzü. belki bir pazar sabahı. diğerinde dilimde ayrılık türküsü ve bir kadın. herşeye yeniden başlar.
Yorumlar
Yorum Gönder