4.34
Saat 4.34
Atlama isteğiyle çıktığım, tıpkı bir ev haline getirip manzarasına aşık olduğum balkonda araba sayısıyla totem yaparken buldum kendimi. Ölüm kokan bir rüyadan uyandıktan sonra sakinleştirici etkisi taşıyan tek şeydir bir sigara yakabilmek. Bende öyle yaptım. Henüz hayatım kadar kararmamış olan boyumdan büyük balkon pencerelerimi sonuna kadar açtım ve sigaram yerine şehirle konuştum. Bir kaç saat sonra canavara dönüşmeyecekmiş gibi henüz yeni doğmuş bir bebek kadar masumdu. 6 ayda bir gelen alt katta ki yaşlı tonton teyzenin burda olmamasını fırsat bilerek şehri küllüğe çevirdim. Sigaraya vurduktan sonra havada savrulan külleri izledim. Tıpkı bir dilek balonu gibi içlerinden kimi yerçekimine meydan okuyup gökyüzünü hedef aldı ışığı sönene dek. Gözlerimin içi gibi onlarında ışığı söndü. Savruldukları yerleri göremeyecek kadar kör oldum. Sonra bir araba durdu kırmızı ışıkta. Burdan 10 dakika içinde 20 araba geçerse her şey yoluna girecek diyerek kronometremi başlattım. süre bitip alarm çaldığında henüz 19 araba saymıştım.
"Mutluysan bak, mutsuzsan atla!" felsefesini uygulamak cazip gelmişti dört duvar üstüme gelmeye başlayıp nefesimi kesince. Uyandığımda yanımda göremediğim, sıcaklığını ve kokusunu hissedemediğim annemin güven kokan sesine ihtiyaç duydum. Aramak isteyip telefona sarıldım. Şarjımın tabağın dibini sıyırır gibi bataryamı sıyırdığını gördüğüm an prize koştum. Ve hayata dönmesini beklerken kendi kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Çöktüğüm duvar dibinde kendimle konuştum.
Sadece rüyaydı.
Uyandım ve bitti.
Hepsi rüya.
Şarjım belli bir seviyeye ulaştıktan sonra telefona koştum. Ne kadar süre o halde beklediğimi, kaç cümle kurduğumu bilmiyorum. Zaman durmuş gibi hissediyordum. Annemi ararken çalma süresi bir asır gibi gelmiş, yalnızlığım ilk defa korkutmuştu.
-"Çok kötü bir rüya gördüm."
-"Adı üstünde, sadece bir rüya."
-"Ne zaman geleceksin?"
-"Kaybı büyük. Benim kızımsın, bilirsin. Kaybı büyük olanların halinden sadece kaybı büyük olanlar anlar."
-"Biliyor musun seni ne kadar sevdiğimi? o eve geldiğinde evin, hatta duvarların bile gülümsediğini?"
-"Bana bir kaç gün daha zaman ver. Seni yalnız bıraktığımı düşünme sakın. Sadece biraz kendi haline kalmaya ihtiyacın vardı. Görünmez elimi hiç çekmedim üzerinden. Canının yandığını biliyorum ama ben yanındayım. Geçecek."
-"Yarın akşam gözlerinin içine bakarak içeceğiz rakımızı. Unutma çocuk. Göğsüne ektiğin iyilik tohumlarının meyvesini ilerde yiyeceksin. Ve inan bana seni çok seviyorum. Hep yanındayım, ölsem bile."
-"Bende seni seviyorum."
Derken sesim titredi.
-"Sakın ağlama. Sen benim kızımsın. O ev bizim. O evde hiç olmadığın kadar güvendesin ve o evde
yaşıyorsak, sebebi sensin. Bazen yalnız bırakıyorum seni. Bu sandığın kadar istemsizce gelişen bir şey değil. Yalnızlığını sevmeyi öğrenmeli bazen insan. Hepsi bu."
-"Uyumaya korkuyorum. Çok gerçekçiydi."
-"Ben yanındayım. Sen benden vazgeçsen bile, ben senden ölsemde vazgeçmem. Bunu biliyorsun."
Telefonu kapattıktan sonra daha iyi hissettim. Oturdum, kaçıncıyı yaktığımı bilmediğim sigaramı yeniden yaktım. Biraz ağladım, biraz halime güldüm. Ağlamamın asıl sebebi rüya değildi. Bir geceyi sabaha bağlayan hatta şehrin bile uyuduğu saatlerde yanımda olmasa bile aradığımda annemin sesini duyamayacak olma korkusuydu. Tüm benliğimi yitirme, bu kocaman dünyada tek başıma kalma korkusuydu. Çünkü annem benden başka herkese girişlerin yasak olduğu dışardan küçücük gözüksede benim gözümden bakıldığında kocaman bir dağdı. Ben ise köstebek gibi kazdığım tünellerle içine sadece benim girebildiğim mağarada yaşayan taş devrinden kalma bir insanoğlu. Henüz ateşi bile icat etmemiştim içerde annemin kayalarına duman sinmesin diye. Bilinen annelerin aksiydi. Belki de 'aksi'ydi. Her şeye rağmen onunlayken çocuk, onsuzken hayatta her şeyi görmüş bir kadındım. Bildiği ne varsa öğretirdi bana "her zaman yanında ben olmayacağım." diyerek.
Ağlıyordum. Çünkü evsiz kalmaktan korkuyordum. Ağlıyordum çünkü ondan başka kimse tek kişilik kocaman ailem olamazdı. En iyisi yeni bir sigara yakmaktı.
Saat 5.13
Daha fazla ne yazabilirim bilmiyorum. Sigaram tükenmek üzere.
Sigaram tükenirse, kelimelerimde tükenir.
Kelimelerim tükenirse, ben tükenirim.
Ben tükenirsem, annem ölür.
Annem ölürse, ben ölürüm.
Bu hayat, burada biter. Ve dünya bile dönmekten vazgeçer.
Atlama isteğiyle çıktığım, tıpkı bir ev haline getirip manzarasına aşık olduğum balkonda araba sayısıyla totem yaparken buldum kendimi. Ölüm kokan bir rüyadan uyandıktan sonra sakinleştirici etkisi taşıyan tek şeydir bir sigara yakabilmek. Bende öyle yaptım. Henüz hayatım kadar kararmamış olan boyumdan büyük balkon pencerelerimi sonuna kadar açtım ve sigaram yerine şehirle konuştum. Bir kaç saat sonra canavara dönüşmeyecekmiş gibi henüz yeni doğmuş bir bebek kadar masumdu. 6 ayda bir gelen alt katta ki yaşlı tonton teyzenin burda olmamasını fırsat bilerek şehri küllüğe çevirdim. Sigaraya vurduktan sonra havada savrulan külleri izledim. Tıpkı bir dilek balonu gibi içlerinden kimi yerçekimine meydan okuyup gökyüzünü hedef aldı ışığı sönene dek. Gözlerimin içi gibi onlarında ışığı söndü. Savruldukları yerleri göremeyecek kadar kör oldum. Sonra bir araba durdu kırmızı ışıkta. Burdan 10 dakika içinde 20 araba geçerse her şey yoluna girecek diyerek kronometremi başlattım. süre bitip alarm çaldığında henüz 19 araba saymıştım.
"Mutluysan bak, mutsuzsan atla!" felsefesini uygulamak cazip gelmişti dört duvar üstüme gelmeye başlayıp nefesimi kesince. Uyandığımda yanımda göremediğim, sıcaklığını ve kokusunu hissedemediğim annemin güven kokan sesine ihtiyaç duydum. Aramak isteyip telefona sarıldım. Şarjımın tabağın dibini sıyırır gibi bataryamı sıyırdığını gördüğüm an prize koştum. Ve hayata dönmesini beklerken kendi kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Çöktüğüm duvar dibinde kendimle konuştum.
Sadece rüyaydı.
Uyandım ve bitti.
Hepsi rüya.
Şarjım belli bir seviyeye ulaştıktan sonra telefona koştum. Ne kadar süre o halde beklediğimi, kaç cümle kurduğumu bilmiyorum. Zaman durmuş gibi hissediyordum. Annemi ararken çalma süresi bir asır gibi gelmiş, yalnızlığım ilk defa korkutmuştu.
-"Çok kötü bir rüya gördüm."
-"Adı üstünde, sadece bir rüya."
-"Ne zaman geleceksin?"
-"Kaybı büyük. Benim kızımsın, bilirsin. Kaybı büyük olanların halinden sadece kaybı büyük olanlar anlar."
-"Biliyor musun seni ne kadar sevdiğimi? o eve geldiğinde evin, hatta duvarların bile gülümsediğini?"
-"Bana bir kaç gün daha zaman ver. Seni yalnız bıraktığımı düşünme sakın. Sadece biraz kendi haline kalmaya ihtiyacın vardı. Görünmez elimi hiç çekmedim üzerinden. Canının yandığını biliyorum ama ben yanındayım. Geçecek."
-"Yarın akşam gözlerinin içine bakarak içeceğiz rakımızı. Unutma çocuk. Göğsüne ektiğin iyilik tohumlarının meyvesini ilerde yiyeceksin. Ve inan bana seni çok seviyorum. Hep yanındayım, ölsem bile."
-"Bende seni seviyorum."
Derken sesim titredi.
-"Sakın ağlama. Sen benim kızımsın. O ev bizim. O evde hiç olmadığın kadar güvendesin ve o evde
yaşıyorsak, sebebi sensin. Bazen yalnız bırakıyorum seni. Bu sandığın kadar istemsizce gelişen bir şey değil. Yalnızlığını sevmeyi öğrenmeli bazen insan. Hepsi bu."
-"Uyumaya korkuyorum. Çok gerçekçiydi."
-"Ben yanındayım. Sen benden vazgeçsen bile, ben senden ölsemde vazgeçmem. Bunu biliyorsun."
Telefonu kapattıktan sonra daha iyi hissettim. Oturdum, kaçıncıyı yaktığımı bilmediğim sigaramı yeniden yaktım. Biraz ağladım, biraz halime güldüm. Ağlamamın asıl sebebi rüya değildi. Bir geceyi sabaha bağlayan hatta şehrin bile uyuduğu saatlerde yanımda olmasa bile aradığımda annemin sesini duyamayacak olma korkusuydu. Tüm benliğimi yitirme, bu kocaman dünyada tek başıma kalma korkusuydu. Çünkü annem benden başka herkese girişlerin yasak olduğu dışardan küçücük gözüksede benim gözümden bakıldığında kocaman bir dağdı. Ben ise köstebek gibi kazdığım tünellerle içine sadece benim girebildiğim mağarada yaşayan taş devrinden kalma bir insanoğlu. Henüz ateşi bile icat etmemiştim içerde annemin kayalarına duman sinmesin diye. Bilinen annelerin aksiydi. Belki de 'aksi'ydi. Her şeye rağmen onunlayken çocuk, onsuzken hayatta her şeyi görmüş bir kadındım. Bildiği ne varsa öğretirdi bana "her zaman yanında ben olmayacağım." diyerek.
Ağlıyordum. Çünkü evsiz kalmaktan korkuyordum. Ağlıyordum çünkü ondan başka kimse tek kişilik kocaman ailem olamazdı. En iyisi yeni bir sigara yakmaktı.
Saat 5.13
Daha fazla ne yazabilirim bilmiyorum. Sigaram tükenmek üzere.
Sigaram tükenirse, kelimelerimde tükenir.
Kelimelerim tükenirse, ben tükenirim.
Ben tükenirsem, annem ölür.
Annem ölürse, ben ölürüm.
Bu hayat, burada biter. Ve dünya bile dönmekten vazgeçer.
Yorumlar
Yorum Gönder