veda.
yaktım. önüme çıkan, dilime gelen kalemimin çizdiği her şeyi yaktım.
düşündüm, yaktım.
ağladım, yaktım.
gözyaşlarım benzin gibiydi. gözümden düşen her damla harladı, daha çok ağladım.
kıyımdan, köşemden tutuştum, yandım.
yandıkça bir sigara daha yaktım çünkü iyi geldi tek yananın ben olmadığımı bilmek. koskoca karanlıkta nokta kadar yanan bir alev iyi geldi yalnızlığıma, aldı götürdü küllerimi. göğün yüzüne vurdu, yerin yüzüne vurdu. canımın yangınını harladı. tek yananın o, tek yakanın ben olmadığımı anlattı kendince. dili yoktu, konuşamazdı. benim vardı. ne kadar konuştuysamda anlamadı. zaten beni kimse anlamadı. o nasıl anlayacaktı? ben mi anlatamamıştım kendimi? oysa konuşmak çok kolay değil miydi? bebekken öğrenmiştik hani. her derdimizi annemize anlatıp, babamızın halini hatrını sorup kaçmaz mıydık kağıt kalemle tanışana kadar? tanıştıktan sonra kendimizden bile kaçmayacak mıydık sanki? vurmayacak mıydık o prangaları aklımızın her bir uzvuna? yasaklamayacak mıydık düşünmeyi? bilmiyor muyduk düşünmek zehirdi? bilmiyorduk ki. çünkü hep yanlış yerlere vurduk prangaları. asıl pranga aklımıza değil ellerimize vurulmalıydı. asıl zehir yazmaktı, düşünmek panzehir. nasıl edilirdi veda? ellere pranga vurarak mı? yoksa kağıdı kalemi parçalayarak mı? kağıt kalem olmasa havaya suya yazmayacak mıydık sanki? tabii yazacağız. zaten bundan vurmayacak mıyız prangayı ellerimize? çünkü düşünerek kurtulabilirdik her şeyden. ya yazamazken? bende kurtulmak için bu yazma belasından yazmayacaksanız teslim oluyorum. ateş ederseniz bir şekilde hayatta kalırım çünkü, yazarsanız kaçar gider bu ruh bedenden. yine de yazın siz. ben yazamam ama siz yazın. bunlar benim son satırlarım. elveda kağıdım, elveda kalemim, düşüncelerim, ellerim. hoşgeldiniz prangalar. sizlerde kendinize iyi bakın. unutmayın beni. yazanı unutmazken yazmayanı yok saymayın. bana da iyi bakın. ara sıra görüşüme gelin. gizlice sokun eski dostlarımı. uzaktan görüp bir şeyler mırıldanabileyim onlara. cezamın bittiği gün özgürlüğümü alıp geleceğim sizlere. sözüm olsun, oturup bir büyük devireceğiz. o güne kadar size kaldıracağım kadehlerimi, sözüm olsun. diyebileyim.
düşündüm, yaktım.
ağladım, yaktım.
gözyaşlarım benzin gibiydi. gözümden düşen her damla harladı, daha çok ağladım.
kıyımdan, köşemden tutuştum, yandım.
yandıkça bir sigara daha yaktım çünkü iyi geldi tek yananın ben olmadığımı bilmek. koskoca karanlıkta nokta kadar yanan bir alev iyi geldi yalnızlığıma, aldı götürdü küllerimi. göğün yüzüne vurdu, yerin yüzüne vurdu. canımın yangınını harladı. tek yananın o, tek yakanın ben olmadığımı anlattı kendince. dili yoktu, konuşamazdı. benim vardı. ne kadar konuştuysamda anlamadı. zaten beni kimse anlamadı. o nasıl anlayacaktı? ben mi anlatamamıştım kendimi? oysa konuşmak çok kolay değil miydi? bebekken öğrenmiştik hani. her derdimizi annemize anlatıp, babamızın halini hatrını sorup kaçmaz mıydık kağıt kalemle tanışana kadar? tanıştıktan sonra kendimizden bile kaçmayacak mıydık sanki? vurmayacak mıydık o prangaları aklımızın her bir uzvuna? yasaklamayacak mıydık düşünmeyi? bilmiyor muyduk düşünmek zehirdi? bilmiyorduk ki. çünkü hep yanlış yerlere vurduk prangaları. asıl pranga aklımıza değil ellerimize vurulmalıydı. asıl zehir yazmaktı, düşünmek panzehir. nasıl edilirdi veda? ellere pranga vurarak mı? yoksa kağıdı kalemi parçalayarak mı? kağıt kalem olmasa havaya suya yazmayacak mıydık sanki? tabii yazacağız. zaten bundan vurmayacak mıyız prangayı ellerimize? çünkü düşünerek kurtulabilirdik her şeyden. ya yazamazken? bende kurtulmak için bu yazma belasından yazmayacaksanız teslim oluyorum. ateş ederseniz bir şekilde hayatta kalırım çünkü, yazarsanız kaçar gider bu ruh bedenden. yine de yazın siz. ben yazamam ama siz yazın. bunlar benim son satırlarım. elveda kağıdım, elveda kalemim, düşüncelerim, ellerim. hoşgeldiniz prangalar. sizlerde kendinize iyi bakın. unutmayın beni. yazanı unutmazken yazmayanı yok saymayın. bana da iyi bakın. ara sıra görüşüme gelin. gizlice sokun eski dostlarımı. uzaktan görüp bir şeyler mırıldanabileyim onlara. cezamın bittiği gün özgürlüğümü alıp geleceğim sizlere. sözüm olsun, oturup bir büyük devireceğiz. o güne kadar size kaldıracağım kadehlerimi, sözüm olsun. diyebileyim.
Yorumlar
Yorum Gönder